22 Nisan 2010 Perşembe

Yeni Tatlar

Farkında mısınız? Büyüdüm ben. Dört ay çoktan doldu da beşinciyi yarıladık.

Ne ilginç; sanki her gün aynıymışçasına bir rutin içerisinde ama ben bir önceki günden ne kadar farklıyım...! Agu bugu falan değil, bildiğiniz çığlıklar atıyorum artık. Gördüğüm yüzleri tanıyorum. En çok annemle babama gülüyorum ve buna ne kadar seviniyorlar bilseniz. Bazen ben mi bebeğim yoksa onlar mı diye düşündüğüm oluyor. On gün görmesem, teyzemi bile unutuyorum ama; karşılaşınca yabancılıyorum önce bir. Dudağımı büzmeyi öğrendim. Gözlerinin içine bakarak dudağımı büzdüğümde yaptıramayacağım şey yok; bunu da öğrendim. Çok sık kullanmıyorum yine de...

Altı kiloyu ve altmış santimi geçtim. İlk alınan tulumlarımın hiçbirine, sonradan alınanların da bir kısmına sığmıyorum. Eski yazdıklarımı okudum da, yenidoğan bebek bezi aratmışım ya bizimkilere; çok güldüm. Üç numaradan aşağı kullanmıyorum artık. Biraz yardımcı olurlarsa popomun üstüne oturabiliyorum ama bu şekilde uzun süre kalmayı sevmiyorum. Aslında uzun süre hiç bir şekilde kalmayı sevmiyorum. Hele eğer kucaktaysam beni koltuğun üstüne yatırmalarını hiç sevmiyorum.

Oturmayı bırak poz bile veriyorum

Oyuncaklarım var. Ses çıkaranları ve taşıyabileceğim kadar hafif olanları seviyorum. Bu hafifçe olanları tutup ağzıma götürebiliyorum. Aslında her şeyi ağzıma götürmek istiyorum; bunun için yanıp tutuşuyorum. Ellerime bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum... Ha pardon, dalmışım yine ellerime baktığımı düşününce. İşte bunu sonsuza kadar yapabilirim sanırım. Ellerim çok ilginç, en azından bana öyle geliyor. İki taneler, beşer tane parmak... Aman allahım düşündükçe çıldıracağım; ne ilginç şeyler...

Anne sütüne devam ama yeni tatlar da yok değil hayatımda. Havuç, elma suyu derken bunların pürelerini de yiyebiliyorum artık. Elma püresini sevdim. Annem keçi sütünden günlük yoğurt tutuyor benim için. Bakalım keçi mi inatçı yoksa ben mi? Zira yoğurdu sev-mi-yo-rum. Nasıl anlatmalı bilmem ki... Öğürdüm olmadı, ağzımdan çıkardım olmadı. Ekşi bir kere, tadı yok tuzu yok. Keşke elma püresi ile karıştırsalar... Bugün ilk defa sebze çorbası da denedim. Fena değil. Elma püresinden kötü yoğurttan iyi. Havuç, patates, zeytinyağı... Zeytinyağı aile üretimi imiş. Gururlandım. Bir kez muz verdiler. Üç gün kakamı yapamadım. Bir daha yersem iki olsun. Demir damlası, D vitamini damlası günlük kullandığım takviyeler. Dördüncü aydan sonra anne sütündeki demir bebeklere yetmezmiş. Ben biraz daha erken başladım.

Gün aşırı yıkıyorlar beni. Bazen keyfim olmuyor ağlıyorum, bazen de hoşuma gidiyor. Bu konuda tam bir karar vermiş değilim. Gündüz uykusunu sevmiyorum. Ama güneş battıktan sonra yatağıma bırakıyorlar beni, uyuyorum. Bu konuda da eziyet etmiyorum. Yatağıma yatırılınca bana kitap okumalarını seviyorum. Şimdilik okuduklarından hiç bir şey anlamıyorum. Ama olsun, ninni gibi geliyor, dinliyorum. İlk Nazım kitabımı bana okumaya başladı babam: Sevdalı Bulut. Yeni bir şey öğrendim: Annem beni emzirirken konuşursa, kafamı kaldırıp bakıyorum. O konuşurken hiç emmiyorum. Anneme diyorum ki, benim ağzım doluyken konuşma, ayıp... Yatakta da ha döndüm ha dönücem. Köprü yapabiliyorum ama son hamle şimdilik yok.

Off, amma çok şey birikmiş anlatacak. Ya da ben günbegün o kadar değişiyorum ki, anlatacak çok şey oluyor. Zaten gün içerisinde de ha bire vıcır vıcır konuşuyorum. Beni anlıyorsunuzdur değil mi?