7 Aralık 2010 Salı

Bir Yılın Muhasebesi

3 Aralık'ta bir yaşımı doldurdum. Barbaros Amca'nın bu günlüğe benim adıma "Doğdum" başlığıyla ilk girişi yapmasının ve günlüğü bana hediye etmesinin üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yılın dökümünü yapalım mı?

- 46 cm (yani biraz kısaca) doğmuştum; bu ay doktor amcayı henüz görmedim ama sanırım şu anda 75 cm oldum.

- 2550 gr (yani biraz sıskaca) doğmuştum; evdeki hesaplara göre şu anda 1o kg oldum.

- Neredeyse hiç saçım yoktu; uzunluğu ve gürlüğü tartışılsa da, beni uzun süre sonra gören herkesin "A, saçları çıkmış" demesinden de anlıyorum ki, artık saçım var.

- Babama benziyordum; artık anneme daha çok benziyorum (Cemal Süreya diyor ya "yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama/ kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" diye, şöyle toparlıyorum ben bu benzeşme hikayesini "kime benzediğim hakkında ne düşünürsünüz bilmem ama/ bunun saçlarla bir ilgisi olmalı").

- Görünür çap ve ebatta beş, patlamaya hazır en az bir o kadar daha diş sahibiyim. Annemin memesini emecek takatim yokken, artık elma-havuç dişliyor, et bile çiğneyebiliyorum.

- Yemek içmek demişken; şu hayatta tattıklarım: Her türlü süt ürünü, çok sayıda meyve ve sebze, pilav-makarna ve benzerleri, her türlü bakliyat, etler, börekler vs. Damla düzeyinde olmakla birlikte kahve, rakı ve bira (Babam sağolsun)... Yine yalnızca parmak yalama düzeyinde çukulata ve pasta (Dedelerim ile anneanne ve babaannem sağolsun)... Sanırım tadamadıklarımı saymak daha kolay: Bal yemedim henüz, sebzelerden patlıcan ve baklayı tatmadım bile. Ayrıca şekerlemeler ve şekerli diğer her türlü tatlıyı da yiyemedim. Sanırım zaten yiyebilecek durumda olsam da babamdan fırsat kalmazdı.

- Gezmeyi seviyor bizimkiler: Daha iki aylık olmadan Aydın'la başlamıştık gezmeye hatırlarsınız. Bu günlüğü takip edenler gezip tozduğum yerleri büyük oranda biliyorlar zaten. Ege Bölgesi'ni, en azından bizimkilerin Ege'den kabul ettikleri kısmı büyük oranda gördüm sanırım. Muğla, İzmir, Denizli, Manisa... Ayrıca Bursa, Çanakkale vs. Böyle söyleyince sanki bir yıl yollarda geçmiş gibi görünüyor.

İzmir-Karşıyaka'ya geçerken dalgalara bakıp geride bıraktığım bir yılı düşündüm

- Pek çok insanla tanıştım. Şimdi ben burada isim verip de kimseyi...

- Annemle yapışık yaşamıştım bir dönem, şimdi günümün büyük kısmı Bedriye Teyze'yle geçiyor.

- Bilerek söyleyebildiğim kelimeler: De-de, Dit, Ma-ma! Bana söylendiğinde ne olduğunu anlayabildiğim kelimeler: Top, eşek (sanırım ilk bunu öğrendim), anne, baba, cıs (hayır zararlı bir şey değil, ışığa daha doğrusu tavandaki lambaya cıs diyoruz biz), düüt, pisi kedi, zuzu... (Hepsini tam hatırlayamamış olabilirim)

- Sevdiğim şarkılar: Her türlü ritmik ses!

- Bazı gündelik meseleler: Yemek yemeyi seviyorum. Yürümek konusunda tam sınırdayım, eğer elimde bir oyuncak varsa, farkına varmadan bir dakika kadar hiç bir yerden destek almadan durabiliyorum ayakta. Ama farkeder farketmez de oturuyorum kıçımın üstüne. Yıkanmak mı? En sevdiğim bir kaç şeyden biri, hiç çıkmak istemiyorum banyodan. Değil banyo, ellerimi yıkarken bile sudan ayrılmak istemiyorum. Yemeklerden sonra, o saçma ıslak mendille sileceklerine, ağzımı yüzümü yıkasalar keşke hep.

- Hastalıklar da oldu geçtiğimiz bir yılda biliyorsunuz. Daha ne kadarcıktım fıtık ameliyatı olduğumda? Kan değerlerim uzunca bir süre hep sınırda seyretti. Son olarak da, bir kaç ay önce hiç düşmeyen bir ateşle başlayan ve sonradan 6. hastalık olduğunu öğrendiğimiz bir dönem yaşamıştık. Bunun dışında özel bir sorun yaşamış değilim. Zaman zaman yediklerime bağlı olarak ishal vs. belki...

- Oyun! Sanırım hayatımı şu anda en güzel tanımlayan sözcük bu! Oyun oynamak, dans etmek! Yaptığım her şey bir tür oyun benim gözümde. Giyinirken, kafamı tulumdan geçirip "cee" demekten bir müzik duyduğumda alkış yapmaya varana kadar onlarca, yüzlerce oyun oynama fırsatım var. Hiç kuşkunuz olmasın, bu fırsatların hepsini kullanıyorum ve daha çoook uzun bir süre kullanmaya devam edeceğim!