2 Haziran 2010 Çarşamba

Kurbağalar ve ben

Hayvanat bahçesi demişken...

Kuzum, şu kurbağa hikayesi nedir allasen? Bizimkiler tutturmuşlar bir kurbağadır gidiyor... Odamın duvarları kurbağa yeşili; aynı renkten bir oyun halım var. Odanın orasında burasında kurbağalar. Buyrun bakın:

Varan 1


Hem de yatağımın içinde; göz göze

Kurbağa desenli elbise askılarını, ufak tefek bilimum oyuncağı falan saymıyorum bile... Bu kadar kurbağadan sonra ilk söyleyeceğim kelime "vrak" olursa alınmak yok ama tamam mı?

Hepsini geçtim; sonunda şunu da yaptılar:

Ayıptır yahu! Ben kurbağa değilim!!!

Tamam ben kurbağalığa razıyım ama genetiğin rolünü de küçümsememek lazım değil mi?



Bu konudaki son sözüm de budur ve konu benim açımdan kapanmıştır.

2 yorum:

Doğan AKBAŞ dedi ki...

kurbağa, senin prensliğinin ve yakışıklılığının sembolüdür yeğen... mesele kurbağa olabilmekte değil; mesele, prense dönüşebilmekte:)) (tuncel kurtiz'le de tanışmış oldun böylece bak.)

seninki kurbağalık tamam ama senin bu hale gelmende etmen olan anne-babanın maymunluğunu nerelere koyalım bu yaşlarından sonra?

Doğan AKBAŞ dedi ki...

ya abi, ulaş'ın kaşı-kirpiği yok, ufacık burnu, ağzı, dili... evet kurbağa ve şirinlik abidesi!
ama sen? o ne biçim bir kurbağalıkmış bir ara anlat bize.