19 Ocak 2010 Salı

Uçtu Uçtu "40 Uçtu"

Doğduğumdan beri herkes benim kırkıncı günüme dair bir şeyler söyleyip duruyordu. "Kırklı çocuk yalnız bırakılmaz" -sanki 40 gün sonra yalnız kalabilirmişim gibi-, "kırklı çocuk dışarı çıkarılmaz" -ama çıktım daha bir haftalıktım üstelik-, "kırkından sonra huy değiştirir" -ben size günden güne huy değiştirir desem hoşunuza gider miydi? böyle dedikçe büyüklerim üzülüyorum- ve belki daha kırk tane kırkla ilgili özlü söz duydum etraftan.

Ben de merakla ve heyecanla günleri tek tek saydım. Beşiğime çentik attım hatta; ve nihayet kırkıncı günümün sabahında -12 Ocak Salı sabahı-büyük bir hevesle uyandım. Babam beni öpüp işe gitti. Annem o gün özel bir şey yapar mı diye bekledim ama yok. Beni emzirdi, gazımı çıkardı, altımı temizledi ve uyutmaya çalıştı. Herhalde akşama özel bir şeyler var diye düşündüm. Aslında babaannem biraz bahsetmişti neler yapılacağından ama ben pek can kulağıyla dinlememiştim. Babam tekrar anlattı akşam. Bebeklerin kırkı dolduğunda, kırk yumurta kabuğuyla bir kovaya su koyulurmuş suyun içine de çakıl taşı ve birde zeytin yaprağı. Böyle yazınca anlamsız gibi görünüyor biliyorum ama hepsinin güzel anlamları varmış.
Meğer daha bir gün önce yıkandığımdan, üşütmeyeyim diye bu seramoniyi ertelemiş bizimkiler. Zaten annemin de babamın da küçücük yumurta kabuğuyla su dökmeye halleri yoktu. Kırklanmak için boşuna beklemişim ama umudumu kaybetmedim.

*

İki gün sonra Nil Teyzem'e gittik. Artık o "sihirli" günü atlattığıma göre her yere özgürce gidebilirdim tabii annemle. Küçük teyzem Gül'ü ve kuzen Irmak'ı da alarak alışveriş merkezine gitmek için yola çıktık. Arabayı annem kullanıyordu. Ben karnından bir an önce çıkmak istediğim zamanlar doktor ev istirahati verdiği için annem üç aydır arabaya el sürmemişti. Ben arka koltukta emniyetli bir şekilde oturduğum için çok fazla telaşlanmadım ama yine de biraz korktuğumu itiraf etmeliyim. Espark'a vardığımızda telaşımın yersiz olduğunu anladım, zira annem şöförlük konusunda babama bile taş çıkartır.

Mağazaları gezerken ben arabamda uyumayı tercih ettiğim için ayrıntıları anlatamayacağım. Yalnızca bir ara gözlerimi açtığımda başımda Gül Teyzem'in beklediğini gördüm. Annem nerede diye tam çığlığı basacaktım ki annem üzerinde yeni kıyafetlerle karşımda belirdi. Çok kilo aldığından giysilerinin olmadığından yakınıyordu sanırım bu yüzden yeni bir şeyler alıyordu. Bunları düşünürken ben yine uykuya daldım. Emzirme odasında karnımın doyurulduğunu da hayal meyal hatırlıyorum. Daha sonra gözlerimi açmama neden olay ise burnuma nefis kokuların gelmesiydi. Tabii hemen uyanarak bu güzel kokulu şeylerden istediğimi belli etmeye çalıştım. Annem uyumam içim arabamı sallarken, Kahve Dünyası diye bir yerde oturduğumuzdan, babamla buraya çok sık geldiklerinden ve maalesef benim bu kahvelerden henüz içemeyeceğimden bahsediyordu. Açıkçası bozulduğumu söylemeliyim ancak yediği çikolataların sütüne geçtiğini ve akşama sütlü çikolata içebileceğimi düşünerek huzurla uyudum.

Dört çiçek bir böcek... Böcek olan benim ve arabada uyuyorum!

Akşama anneannem ve dedemi görmeye gittik. Anneannemin kolu yine uf olmuştu ve komşular ziyaretine gelmişlerdi. Daha bir haftalıkken sakallarım beyazlasın diye yüzüme un süren teyze de oradaydı. Komşularla da tanıştıktan sonra ben artık evimize gitmek için huysuzlanmaya başladım. Annem yolda babama gittiğimiz yerlerden yumurta almayı unuttuklarını söylüyordu gülerek. Meğerse kırk gezmelerinde gidilen yerden yumurta ve un alınırmış. Ne garip âdetler var diye düşünürken kırk uçurması meselesini halletmenin gururu ve karnımın gurultusuyla ağlamaya başladım.

Zeytin yapraklarının olduğu suyla yıkanacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum.

1 yorum:

TBU dedi ki...

ulaşım! ulaşım! gül yüzlü güneş gözlü aslan parçası!

sana "böcek" diyenler utansın der, susarım.