11 Aralık 2009 Cuma

Hoş Bulduk

Doğduğumu öğrenip, bu blogdaki fotoğrafımı görüp "Hoşgeldin, iyi ki doğdun" dileklerini ileten herkese teşekkür ediyorum.

Merak edenler için doğum öncesinin ve doğumumun ayrıntıları şöyle:

Doktorum, son zamanlarda annemin karnında pek iyi beslenemediğime karar vermişti. O yüzden sık sık kalp atışlarımla hareketlerimi bir alet aracılığıyla dinliyorlardı. Bu arada bugünlere kadar sağlıklı gelmemi sağlayan doktorumuz Teoman Amca'yı ne kadar sevdiğimi söylesem azdır. Normal doğumuma yaklaşık üç hafta kalmışken artık annemin karnında kalmamın bana bir faydasının olmayacağına karar verdiler. Doğum kilom iki kilonun biraz üzerinde olarak tahmin edildiğinden, doğumun, doğum sonrasında bana daha iyi bakılacağı düşünülen Eskişehir Kadın ve Çocuk Hastanesi'nde yapılması da netleşti. Fakat problem şuydu ki, Teoman Amca'nın o hastanede doğuma girmesi mümkün değildi. Onun da yönlendirmesi ile doğumu, o güne kadar tanımadığım Nezih Amca'nın gerçekleştireceğini öğrendim. Tedirgin olmadım değil, ancak elden ne gelir...

Annem 2 Aralık Çarşamba günü hastaneye yattı. Hastane doğum sonrasındaki bakımım için Eskişehir'deki en iyi seçenek olmakla birlikte, özellikle ziyaretçiler konusundaki sıkı kuralları nedeniyle anne-babam biraz üzüldüler. Annemle birlikte hastanede bulunduğumuz süre içerisinde babamla görüşmemiz çok kısıtlı oldu örneğin. Yine de annemle ve benimle görüşebilmek için her yolu deneyen babamın inatçılığına ve bu konudaki başarısına şapka çıkarmak gerekir.

3 Aralık Perşembe sabahı annemi ameliyathaneye götürdüler ve epidural sezeryan yöntemiyle doğumum gerçekleşti. Bu sayede doğar doğmaz annemin beni görme imkanı oldu. İyi de oldu, zira ameliyat sonrası annemi yoğun bakıma alırlarken beni de yenidoğan bebek bakım ünitesine götürdüler. Bu arada bizimkilerin korktuğu olmadı; küvöze konmadım. Yalnızca benim gibi miniklerin olduğu bir tür gözetim odasında tutuldum. Ameliyathanenin kapısında babamla tanışma imkanım da oldu. Beni görür görmez ne kadar küçük ve sarı olduğumu söyledi. Sanki kendisi pek büyük de...

Babamın ve bir ara da babaannemin tutulduğum bakım ünitesine geldiklerini ancak beni görmelerine izin verilmediğini hemşire Füsun Abla'dan öğrendim. Siz de beni ilk kez Füsun Abla'nın çektiği fotoğrafla gördünüz. Kendisi çektiği fotoğrafın şimdiden ne kadar ünlü olduğunun farkında değil. Füsun Abla bir-iki gün boyunca annemle aramda habercilik de yaptı. Onun çektiği fotoğrafı buraya Barbaros Abi adında biri koymuş; görünce teşekkür edeceğim.

Bizimkilerle Cuma sabahı annemin hastanedeki odasında tekrar buluştuk. Ayrıca aşı, topuk kanı falan gibi rutin şeyler yaşadım. Cuma günü dedelerim, anneanne ve babaannem ile ve teyzelerimle de tanıştım. Şimdilik fena insanlara benzemiyorlar. Cuma günü aynı zamanda babamın doğum günüymüş; aile arasında kutladık. Eh, bir gün önce doğarak ona attığım bu kazığı artık ömrü boyu unutmaz.

Cumartesi günü de çok sayıda ziyaretçim oldu. Hepsini hatırlamam mümkün değil. Ancak anne sütü ile tanışmam konusunda anneme yardımcı olan Duygu Abla'yı unutmam da mümkün değil. Herhalde onunla daha çok görüşeceğiz.

Büyük gün Pazar... Hastaneden eve çıktık. Biliyor musunuz, biz aslında Eskişehir'de oturmuyormuşuz; Bozüyük diye bir yerde oturuyormuşuz. Bana göre hava hoş... Babaannemle dedem de yardımcı olmak üzere bir müddet bizde kalıyorlar. Aslında iyi oluyor sanırım; annem hâlâ ameliyat ağrısı çekiyor ve işimiz babama kaldıysa yandığımızın resmidir.

Ben aslında ilke olarak anne sütü içme taraftarıyım. Ama henüz ağzımı çeşmeye dayayabilecek kadar güçlü değilim. O yüzden annemden sütü bir bardağa koymasını istedim. Ayrıca çocuk doktorum Yaşar Amca kilomun düşüklüğü nedeniyle mama takviyesinin de gerekli olduğunu söyledi. Şimdilik ekmek elden su gölden anlayacağınız. Ama sanırım annem meme emmem konusunda ısrarcı olacak. Direnebileceğim kadar direnmeyi düşünüyorum.

Babamla dedem nüfus cüzdanımı çıkardılar. Artık resmen Ulaş'ım. Babamın nüfus cüzdanına ilişkin bazı farklı fikirleri vardı ama ben bir farklılık göremedim.

Biraz küçük olduğum için benim için önceden hazırlanan kıyafetlerin hepsi büyük geliyor. Palyaço gibi dolanıyorum ortalıkta. Bugün bir numara bebek bezi bile zor bulunuyor marketlerde. Buradan bütün minik bebekler adına marketlere sesleniyorum: Bebeklerin hepsi üç kilo doğmuyorlar ki... Neden üç-altı kilo arasındaki bebekler için iki numara bebek bezi getiriyorsunuz da iki- beş kilo arasındaki bebekler için bir numara bez getirmiyorsunuz? Bir haftadır üç ayrı bebek bezi markası kullanmak zorunda kaldım ve söylediklerine göre evdeki bir numara bez stoklarımız tükenmek üzereymiş. Zaten elbiselerin içerisinde kayboluyorum bir de omuzlarıma kadar gelen bir bez istemiyorum.

Bugün doğumumun üzerinden tam bir hafta geçti. Sağlık ocağında Elif Hemşire bir kez daha topuk kanımı aldı. Ayrıca öğleden sonra Eskişehir'e çocuk doktorumu görmeye gittik. İlk hafta sonunda durumumu merak edenler; her şey yolunda! Ama bu doktor beni bir ay içinde sünnete yollar ben şimdiden söyleyeyim. Annemin doktorunu da gördük. Onu merak edenler de vardır; her şey yolunda!

Eskişehir'de büyük teyzemin evine uğradık. Benim Irmak adında bir kuzenim varmış yahu... Masmavi gözlü şirin mi şirin bir kız. Benden yedi- sekiz ay büyük ama ablalık taslayacak gibi... Şimdilik alttan alıyorum.

Sanırım yakın akrabalardan yalnızca amcamla tanışmadım. Amcamın ilginç bir teorisi var. Amca olmak baba olmaktan daha farklı ve özel bir şeymiş. Neden? Çünkü babanın baba olmasını hiç bir şey değiştiremezmiş ama eğer o kız olsaymış hala olacakmış. Falan filan... Gerçekten de benim halam yok, buradan sesleniyorum, ben amcamdan bana hem amcalık hem halalık yapmasını bekliyorum.

Buraya fotoğraf yüklemeyi bilemediğim için henüz yeni fotoğraf yok ama eminim Barbaros Abi yardımcı olur.

Herkese sevgiler, öpücükler...

Hiç yorum yok: